Prof. Dr. Metin Hülagü’nün ‘Türk Kültüründe İstanbul Sokak Köpekleri’ adlı yeni çıkan kitabında, megakentte bu tartışmaların yıllar önce yaşanmış benzerlerine ve şehrin sokak köpeklerine dair dikkat çeken tarihi anekdotlar var.
Kitaba göre eski asırlarda İstanbul semtlerinde köpeklere nezaketle davranılırdı. Onlardan bahsedilirken farklı kelimeler kullanılırdı.
KÖPEK, KELB, AVAVLAR…
“İt” bunların en eskisiydi. “Köpek” diyenler de vardı ama daha münevver veya nazik insanlar “kelb” kelimesini uygun görürlerdi. İstanbul efendileri ise köpeklere de insan gibi muamelede bulunur, “İt Efendi” demeyi tercih ederlerdi. Bu bir nezaket kuralı olarak kabul edilirdi. Yine kitaba göre Osmanlıca kaynaklarda köpeklerin havlaması “hav hav” olarak değil “av av” olarak yazılırdı. Bazen bu kelimeler “köpek” kelimesi yerine de kullanılır, köpeklerden “avavlar” diye bahsedilirdi.
‘DÖRT AYAKLI BELEDİYE!’
Sokak köpekleri, çevreye saçılmış atıkları yiyerek temizledikleri için “Dört Ayaklı Belediye” olarak da adlandırılıyordu. Etrafındaki gruba liderlik eden “Bey” gibi köpeklere de “Kaptan Paşa” denirdi. İstanbul’u ziyaret eden seyyah ve diplomatlara göre de sokak köpekleri İstanbul’un sosyal hayatının doğal bir parçasıydı ve genelde insanların yakın ilgi ve desteğini görürlerdi. Ayrıca İstanbul halkı, şehirde ve ülkede meydana gelen bazı felâketlerin sebebini köpeklere zulmedilmesine, öldürülmelerine veya sürgün edilmelerine bağlıyordu.
ŞİNASİ: YOK EDİLSİNLER
Sokak köpekleriyle ilgili tartışmalar hiç eksik olmamış. Devrin ünlü edebiyatçı, gazeteci ve devlet adamlarının dahil olduğu bu tartışmalar gazete sütunlarına da taşınmış. Böyle bir tartışmada ünlü edebiyatçı Şinasi tam bir köpek düşmanı kesilir. 5 Mayıs 1864 tarihli Tasvir-i Efkâr’da “İstanbul’da çoğalan bu sokak köpekleri yok edilmeli. Ülke için kötü imaj oluşturuyorlar. Erkekleri ve dişileri ayrı ayrı bölgelere dağıtılmalı ki çoğalmasınlar. Daha önce bunun için çalışma başlatıldı ama uğursuzların girişimiyle yarım kaldı” diye yazar.
‘SUÇ ÖRGÜTLERİ’
Bugünkü Boğaziçi Üniversitesi’nin bulunduğu araziyi o dönem Robert Kolej kurucularına satan ünlü sadrazam Ahmet Vefik Paşa da, sokak köpekleri aleyhindeki lobinin önemli bir ismidir. Adalet Bakanı olduğu dönemde kendisini ziyaret eden bir İngiliz misafirine, “İstanbul’da suç örgütleri yok ama bizim tehlikeli sınıfımız sokak köpekleridir” diye dert yanar. Yine ünlü gazeteci ve edebiyatçı Abdullah Cevdet de gece havlayan köpekler yüzünden uykusuz kalmaktan şikâyetçidir. Ayrıca köpeklerin Ayasofya’yı ziyaret eden rahiplere saldırdığına değinir ve şöyle yazar: “Üç yüz kadar Amerikalı rahip Ayasofya’ya giderken elbiselerinin garipliğinden dolayı köpeklerin dehşetli bir hücumuna uğramış. Polis de zabıta da yetişememiş. Rahiplerin elbiselerini parçalamışlar. Utanç verici bir manzara ortaya çıkmış.” Cevdet bir başka yazısında “Her üç adımda bir yolun ortasına serilmiş murdar köpeklere rastlıyoruz” diyerek ne kadar rahatsız olduğunu anlatır.
NEYZEN’İN MERNUŞ KEDERİ
Neyzen Tevfik sokak köpeklerinin merhametli bir koruyucusudur. Kendi köpeği de vardır. Adını da ‘Mernuş’ koymuştur. Neyzen Tevfik köpeği öldüğünde onu özel bir merasimle defneder. Ardından da şu şiiri yazar:
“Bu engin ayrılık canıma yetti,
Başımdan aşıyor kederim Mernuş,
Bu yolda yazılmış ferman-ı kaza,
Bunu da gösterdi kaderim Mernuş.
Bu yolda cahilim, bildiğim kısa,
Sen girdin toprağa ben düştüm yasa,
Hak haksız hatırını kırdımsa,
Affet günahımı Mernuş…”